SORU: Halk arasında ‘Yıldızım düşük, yıldızım yüksek’ gibi tabirler kullanılır… Peki Hoca/ medyum size ‘Yıldızın düşük’ diyorsa bu ne anlama gelir? İslam’da böyle bir şey var mıdır?
CEVAP: Halk arasında çok duyarız, ‘yıldızım düşük, yıldızım yüksek’ diye. Yıldız düşüklüğü konusu tartışmaya açık bir konudur. Yüce Allah insanlara zulmetmez, bir kimseyi güçlü yaratıp bir diğerini sebepsiz yere zayıf bırakmaz, ezdirmez.
Meseleye sadece yıldız düşüklüğü gözüyle bakıldığında burada sanki bir adaletsizlik seziliyor. Çünkü insanların hayatı, ellerinde olmadan kendilerinden milyonlarca km. uzaktaki yıldızların insafına terk ediliyor. Öyleyse kimisinin yıldızı yüksek kiminin de düşükse yıldızı düşük olanların kabahatini, günahını kimden nasıl soracağız?
Hiç kimsenin hayata bir diğerinden önde başlamak gibi bir hakkı ve üstünlüğü yoktur.
Bir çok kimse ‘benim yıldızım’ düşük diyerek bunu bir kadermiş gibi algılar, kabul eder ve giriştiği ruhsal çalışmalar, okuduğu dualar, taşıdığı muskalarla kendisini ‘diğer insanların’ ayarına/ derecesine çekmeye, yükseltmeye çalışır…
Bu kimseler yapılan büyülerden oldukça kolay etkilenirler. Maddi manevi sıkıntılar yaşarlar. Kısmetlerinin kapalı oluşundan şikayet eder, psikolojik rahatsızlıklar yaşarlar. (Daralma, bunalma, takip edilme hissi, stres, nefes darlığı, duvarların üstüne geldiğini hissetme, yorgunluk, halsizlik, mutsuzluk, dalgalı ruh hali vb gibi…)
Bazen kendilerini o kadar zayıf ve bitki hissederler ki intiharı düşünür ve lanetli oldukları hissine kapılırlar.
Sorunlu, zayıf, kırılgan, her rüzgardan maddi ve manevi anlamda etkilenen kimseler ‘yıldızlarının düşüklüğü korkusuyla’ çare aramaya koyulurlar.
Burada karıştırılan bazı meseleler vardır, bunu açıklamaya çalışalım…
Her şeyden önce İslam’da kader, kısmet, nasip, imtihan gibi meselelerin ne yıldızlar ne de başka gök cisimleriyle uzaktan yakından bir alakası yoktur.
Bu inanışa göre gökyüzünde herkesin bir yeri (yıldızı) vardır ve bir kimsenin hayatı, yıldızının durum ve hareketlerine göre değişir, şekillenir!!!
İnsanlarla yıldızları eş tutup sanki her insanın bir yıldızı varmış ve hayatı kendi yıldızının tesiri altında geçiyormuş algısı oluşturmak İslama tamamen zıttır, küfür ve saçmalıktır!
Allah’ın yarattığı kainatta işleyen ‘ruhsal’ kanunlara göre insan, ancak işlediği sevaplar ve günahlar ile yaşantısına yön verir, geleceğini oluşturur ve hayatını idame ettirir… ‘Kişi kendi kaderini kendi oluşturur’ dedikleri de budur.
Kainatta canlı-cansız kim ne için yaratıldıysa her varlık üstüne düşen vazifeyi yerine getirmek üzere çalışmaktadır. Kur’anda ‘insana ancak çalıştığı kadarı vardır’ buyrularak bu gerçeğe işaret edilmiştir.
Evet, bu dünyada da ahirette de herkese ancak çalıştığının karşılığı vardır. Bundan yıldızlara ne? Mars’a, Jüpiter’e ne canım?
Bir kimseye ‘filan yıldızın falan gezegenle yaptığı açıdan dolayı hayatında ne gibi değişiklikler olacağını’ söylemek hem gaybı bilmek iddiasında bulunmak hem de Allah’ın eşref-i mahluk olarak yarattığı insanın akibetini insandan habersiz gök cisimlerine bağlamak olacaktır ki bu hepten küfürdür.
Astrologlara göre; yıldızımız, yıldızların almış olduğu şekle göre doğuştan düşük veya yüksek olabilimiş. Yani sizin doğum haritanızda, siz doğduğunuz anda gökyüzünde yer alan yıldızların konumları, düşük enerjili ise sizde bundan etkileniyormuşsunuz.
Yine bu inanca göre yıldızlar, belli zamanlarda düşüşler yaşarmış. Yıldızı düşük olan kişiye kolayca büyü yapılabilirmiş, çünkü bu dönemlerde korunmak diğer zamanlara göre daha zormuş. Başınızda meydana gelen ağrıların sebebi yıldız düşüklüğünden kaynaklanabilirmiş, sık sık esneme ve uyku hali durumu, evlilikten korkmak, kısmetin bağlanması, nişan atmak, sürekli dertlenmek, umutsuzluk ve depresyon halleri, aile ilişkileri arasında dışlanma ve arkadaşlık kuramama gibi durumlar yıldız düşüklüğünün başlıca belirtileri arasındaymış…
Her yılın bazı dönemlerinde sizler de bu gibi rahatsızlıklar yaşıyor olabilirmişsiniz. Çünkü yıldızınız düşüşe geçmiştir ve her zaman kötülüklere açık bir hal almışsınızdır. Bu olay can sıkmaya yetermiş ve hayatınızı derin çıkmazların içine sürükleyebilirmiş!
Eski zamanlarda insanlar bu tür belirtilerle karşılaştıkları zaman hiç bir işle alakadar olmaz ve yıldızlarının yükselmesini beklerlermiş. Bu da her işten olumlu sonuç almalarına vesile olur ve başarıyı kolayca yakalarlarmış…
Mış, miş, muş, müş…
Halbuki yukarıda sayılan rahatsızlık ve aksiliklerin kendi elimizle işlediğimiz günahlar, geçmişlerimiz ve anne- babalarımızdan gelen kötü enerjiler, büyü, nazar vb. gibi çok farklı sebepleri vardır…
Bu sebepler insanlar ve cinler gibi imtihana tabi tutulmuş varlıklar arasında BELLİ BİR DÜZENLE işler.
Sebep-sonuç yasasına göre örneğin Rezzak ismiyle Allah’a şirk koşmuş bir kimsenin rızkı kapanır, kapatılır. Bu durumu yıldızlara bağlayan bir kimsenin aklından şüphe ederim.
Yıldız kaydığında tutulan dileklerin kabul olduğuna dair inanış da böyle bir hurafedir…
Psikoloji ilmindeki ‘yansıtma yasası’na göre insan problemlerin nedenini kendinde değil dışarıda, başkalarında arar, sürekli başkalarını suçlar. Canlı veya cansız olsun fark etmez.
Bu da başka bir tehlike ve saptırmadır. Çünkü Kur’an ve hadisler, başa gelen musibetlerin insanın kendi elleriyle işlediklerinden meydana geldiğini söylerken ‘birileri’ dikkatimizi hata ve günahlarımıza değil de dış dünyaya, bizden milyarlarca yıl evvel yaratılmış ve bizden sonra da var olmaya devam edecek olan yıldızlara, gezegenlere çekmeye çalışıyor!
Evet, insanlık tarih boyunca gökyüzünün haşmetinden ve gök cisimlerinin hareketlerinden ve parlaklığından etkilenmiş, sayısız inanış, hurafe ve hikaye uydurmuştur…
Gelin görün ki tür iddialar Allah’ın insana verdiği hür iradeyi bir kenara atıp, kişinin başına gelenlerin, kendi eylemleri sebebiyle değil de bizden bihaber gök cisimleri yüzünden ortaya çıktığını söylemek olur ki bu da imani yönden çok tehlikeli bir sözdür.
Meselesin daha kolay anlaşılabilmesi için şöyle anlatalım; Bazı kişiler ruhsal açıdan diğer insanlara göre daha hassastır. Manevi alemler ve gaybi-ruhani varlıklarla irtibat kurma konusunda daha kabiliyetlidirler. Ancak bundan haberleri olmadığından korunamayıp kötü enerjilerin tesiri altında kalınca ‘benim yıldızım düşük’ diyor ve kendi inandıkları kadere razı oluyorlar!
Bu kimseler insanlar alemiyle diğer alemler arasında köprü vazifesi görürler. Rüyaları çok gerçekçidir ve gördükleri rüyalar genellikle gerçek çıkar, çok hisli, duygusal bir yapıları vardır…
Bunlar genellikle su grubu burçlarıdır. Yengeç, akrep ve balık gibi… Su şeffaf, akıcı, her yere sızabilen ve aldığı enerjileri yansıtıcı özelliğe sahip olduğundan su gruplarına mensup kimselerde medyumik özellikler vardır.
Aslında bu bir kusur değil kaabiliyettir fakat insanların çoğu bunu bilmezler, bu durumu manevi bir zayıflık ve rahatsızlık zannederler. Oysa bu kimseler kendilerini ruhsal konularda eğitmeleri ve ruhsal güçlerini açığa çıkarmak için çalışmaları halinde çok başarılı olurlar.
Kısaca; hisleri kuvvetli olan, diğer boyutlar ve cinler gibi varlıklarla irtibat kurmaya doğuştan yetenekli olan bu kimseler, farklı özelliklere sahip olduklarından ve kabiliyetlerinin farkında olmadıklarından gündelik hayatta çabuk musallata ve nazara uğrarlar…
Halk arasında ‘yıldız düşüklüğü’ felsefesine inanılmasının bir diğer sebebi de kimilerinin dalgalı ve inişli çıkışlı bir hayat yaşamalarıdır. İstikrar sağlamayınca ‘yıldızım düşük, işlerim işin başında bozuluyor’ derler.
İnsanların bir çoğu da anne-baba veya geçmişlerinden aldıkları kötü enerjilerle dünyaya gelip bin bir sıkıntı yaşar, sorunların üstesinden gelemez ve elinden bir şey gelmeyince de ‘benim yıldızım düşük’ demeye ve Hocalarda çare aramaya başlarlar.
Anne-baba ve geçmişlerin işlediği günahlar, geçmişlere yapılan büyüler, nazar enerjisi, soydaki lanet-beddua, yerine getirilmeyen adaklar ve yeminlerle gelen şeytanlar kişinin elini kolunu daha çocukken bağlayabilir ve durumdan habersiz kişi kısmetsiz (düşük yıldızlı) olduğunu düşünür…
YANİ İŞLENEN GÜNAHLAR, BÜYÜ VE NAZAR, HARAM YEMEK GİBİ SEBEPLERLE VÜCUT ENERJİSİ DÜŞÜYOR VE KİŞİ KENDİSİNİ HALSİZ, YORGUN ve MUTSUZ HİSSEDİYOR… ANCAK BUNA ‘YILDIZ DÜŞÜKLÜĞÜ’ DEĞİL ‘KÖTÜ ENERJİLİ, BÜYÜLÜ, MUSALLATLI’ veya GÜNAHKAR OLMA HALİ DENİLİR, DENİLMELİDİR… Doğrusu budur.
‘YILDIZ YÜKSELTMEK’ DİYE BİR ŞEY VAR MIDIR, BUNUN İÇİN NE YAPILIR?
Yıldız yükseltmek için vefk yaptırmak ve taşımak, nazar duası okumak, yıldız düşüklüğüne karşı okunması icap eden dualar okumak, yoga, meditasyon yapmak gerektiğini söyleyenlere itibar edilmemelidir.
Çünkü kişi kendi üzerindeki/ anne-baba ve geçmişlerinden gelen kötü enerjilerden kurtulup/ temizlenip korunmaya dikkat ettikten sonra ortada herhangi bir sorun kalmayacaktır…
Halbuki kimi sözde hocalar hastaya durmadan Yıldızname isimli kitaplardan aynı satırları okur, ‘senin yıldızın düşük, şunu boynunda taşı, şunu oku, şunun suyunu iç’ gibi tavsiyelerde bulunurlar. Bunlar çare değildir, çare, kişinin KENDİNİ TANIMASI ve BiLMESİDİR ve TEMİZLENMESİDİR.
(Vefkler, belli bir yazım kuralı olan ve belli ayatlerin, isimlerin belirli oranlarda yazılarak veya okunarak işlendiği bir (dua) metodudur. Diğer taraftan, vefk, ebced harfleri olarak bilinen, harflerin sayı değerlerinden yola çıkarak, değişik ve çoğu anlaşılmaz şekiller yapılarak duaların rakamlara, geometrik çizim ve biçimlere dökülmesi şeklinde de olabiliyor.)
Not: Aranızda yazıyı okuduktan sonra ”Hocam hem yıldızlara inanmak İslam’da küfür sayılır demiş hem de işi sonunda su burçlarına bağlamışsınız. Bu bir çelişki değil midir?” diye soranlar olacaktır. Kur’anda da gökteki burçlardan bahsedilir. Belli aylarda doğan insanların belli özelliklere sahip olduğu ya da olabilmesi ihtimal dahilindedir, burada sıkıntı yok. Aylar, çeşitli burçlarla isimlendirildiği ve eşleştirildiği için ben de bazı burç isimlerini zikrettim. Ancak bunun, yıldızların insanların yaşantıları ve kaderleri üzerinde hakim olmasıyla bir ilgisi yoktur. Mesele geniş olduğundan bu yazıyla sınırlı kalmayıp biraz daha derine inmek ve etraflıca araştırmak gerekiyor…