Müslüman cinlerle görüşmek/ konuşmak ve Yüce Allah’ın izin ve ilim vermesi halinde onlarla yardımlaşmak mümkün müdür?
Bazı kimseler, cinlerle görüşen ve yüce Allah’ın müslüman cinlerle desteklediği bazı kimseler hakkında ileri geri konuşup hakkında bilgi sahibi olmadıkları bir mesele üzerinde fikir beyan ederek ortaya çarpık görüşler koyup bu ilmi sulandırmaya çalışmaktadırlar…
Bir kişi ilim sahibi olup şartlar da uygun olduktan sonra müslüman cinlerle görüşür/ çalışır/ yardımlaşır. Bunu inkar edenler, bu ilimden nasibi olmayan kişilerdir.
Öncelikle şunu söylemeliyim; tedavi için CİNLERLE ÇALIŞMAK ZORUNLU DEĞİLDİR. Tedavi yolları sınırsızdır. Yüce Allah müslüman cinlerle görüşmek için bir kimseye kapı açabilir, bu ilmi öğretebilir. Ancak bu uzun ve sayısız imtihandan geçilerek öğrenilecek bir yoldur. Yüce Allah; ”Bana, benim dinime hizmet eden kullarıma melekleri ve cinleri hizmet ettiririm” buyurmuştur. Allah yolunda çalışan bir kimseyi yüce Allah cinler ve meleklerle kuvvetlendirebilir. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.
Müslüman cinler şeytanlarla bir tutulmamalı, onlarla karıştırılmamalı ve şeytanlara malzeme konusu yapılmamalıdır. İnsanlarla cinler arasındaki dürüstlük karşılıklıdır. Haram yiyen, fal bakan, gaybdan haber veren bir kimsenin karşısına şeytanların çıkacağı muhakkaktır, ya bunlarla işi olmayanın? Onlar için de aynı şeyleri söyleyebilir misiniz?
-Cinlerle görüşen herkesi ‘şeytanlıkla’ suçlayan bazı kimseler; ”Cinleri çalıştırmak ve onlardan faydalanmak konusunda sadece Hz. Süleyman’a izin verilmiştir, ondan başkası cinleri vazifelendiremez, bu saltanat yalnız ona verildi” derler…
Bu da bilmeden ortaya attıkları bir iddiadır. Öncelikle Hz. Süleyman’ın saltanatı yalnızca cinleri çalıştırmaktan ibaret değildi. Bu onun saltanatının yalnızca bir cüzü/ parçası idi. Cinlerin insanların emri altına giremeyeceğini savunan ilim adamları, Sad suresindeki “Süleyman: Rabbimi Beni bağışla bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. şüphesiz Sen daima bağışta bulunansın, dedi” şeklindeki 55. ayete dayanarak, bu işin sadece Hz. Süleyman’a mahsus olduğunu belirtip, daha sonra gelen kimselere böyle bir imtiyazın verilmediğini ifade etmekteler…
Hz. Süleyman ”Allah’ım, bana benden önce kimseye verilmemiş bir saltanat ver” derken burada yalnızca cinleri hükmü altına almaktan bahsetmiyordu… Onun saltanatı rüzgarı, kuşları, hayvanları, cinleri, mal ve mülkü kapsayan ve çok geniş çok yönlü bir saltanat idi.
Bu ayette zikredilen saltanatın sadece cinleri kullanmakla ilgili değil pek çok yönü olan bir saltanat olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Bu ayetin yorumunda kimilerinin düştüğü en büyük hata da burasıdır. Dolayısıyla cinlerle çalışan ve onlardan faydalanan bir kimsenin yalnızca bu yönüyle, bu kaabiliyetiyle Süleyman As.’ın saltanatına sahip olacağı yönündeki iddia ne kadar doğru ve gerçekçi olur ? Çünkü pek çok veliye de bu imkan verilmiştir. Kimi Allah dostları müridlerinden olan cinleri çeşitli işlerde kullanma yoluna gitmişlerdir.
-Bugün çok zengin bir insana gidip; ”hayır, sen zengin olamazsın, mümkün değil, bu sadece Süleyman As.’a verilmiş bir nimettir” diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, çünkü yüce Allah Kur’anda insanları zenginlik ve fakirlikle imtihan edeceğini açıkça bildiriyor. Bunun dışında ayrıca zengin olmak Süleyman peygamberin saltanatının yalnızca bir parçasıdır. Tamamı değildir.
-Müslüman cinlerle irtibatlı olduğumuz için bizi sürekli ”Hz. Süleyman’ın saltanatında ortaklık iddia etmekle” suçlayan ve bu nimetin sadece Hz. Süleyman’a verildiğini sayıklayan bazı kimseler, sabah akşam Süleyman As.’ın ”sözde” senedini okuyarak ve şeytanlara ”Hz. Süleyman’ın ahidnamesinden doğan hak ile sana emrediyorum” şeklinde hitab ederek beyin yakıyorlar..! BEYİN BEDAVA!!!
Cinlerle görüşüp onları hizmetinde bulundurma/ çalıştırma ilminin Hz. Süleyman’dan başka hiç kimseye verilmediğini iddia edenler, Hz. Süleyman’a ait olduğunu iddia ettikleri senedle şeytanlara hükmetmeye çalışıyorlar! Çelişkiye bakın!
Şimdi soruyoruz: Bizlere seanslarda şeytanları konuşturma, öldürmekle tehdit etme ve öldürme iznini, hakkını ve saltanatını, güç ve hükümranlığını, kudret ve otoritesini veren kim? ”Hani bunlar yalnız Süleyman As.’a verilen özelliklerdendi” demezler mi adama? Bunu yapanlarla Süleyman peygamberin saltanatı ve otoritesi arasında sizce de bir benzerlik yok mu?
Biz diyoruz ki; bizim iddiamız sizinki kadar da büyük değil, siz o senedle iş yaptığınızı söylüyorsunuz, Hz. Süleyman belki o senedle sadece cinlere komuta etmiyordu, başka işler de yaptırıyordu onlara ve siz diyorsunuz ki bende bu senedi okuyarak şeytanları konuşturuyoruz, bu yetkiye sahibiz öyle mi? Biz ise sadece cinlerle görüştüğümüzü iddia diyoruz, hangimizin iddiası daha büyük ve mantıksız? O okuduğunuzun Süleyman As.’ın senedi olduğunun delili nedir?
-Cinlerle konuşan, onlara ders veren ve hizmetinde bulunduran sayısız veli ve salih müslüman gelip geçmiştir, onlar bugün de vardır, kıyamete kadar da var olacaklardır, bunlar günahkar mıdır şimdi? Eğer bu varlıklarla görüşmek bana haramsa onlara da haram! Dinde sana haram olan bana haram değil diye bir şey olabilir mi?
-Unutulmaması gereken bir başka nokta da bizler asla cinleri hizmetimize aldığımıza, onları zorla çalıştırdığımıza dair yanlış sözler sarfetmiyoruz, etmeyiz de. Bilakis, onlar kardeşlerimizdir ve sıkıntılı anlarda mü’minlere yardım etmektedirler. Tıpkı her inanıştan cinlerin, kendi inanışlarını paylaşan insanlarla aynı mekanlarda yaşayıp onlara yardım ettikleri gibi. Cinlere emir vererek onları zorla çalıştırdığını söyleyen bir kimse cahil ve ilimsizdir. Cinlerin tuzağına düşmüştür.
-Peygamberler her ilimde insanların öncüleri olmuşlar ve insanlara bilmedikleri ilimleri, zanaatları öğretmişlerdir. Tüm ilimlerin pirleri peygamberlerdir. Bu ilimde insanlara yol gösteren ise Süleyman As.’dır. Allah’ın cinleri Hz. Süleyman’a hizmet ettirmesi, cinlerin, şeytanların bir insanın hizmetine girebildiklerine ve Allah’ın izniyle bunun her zaman mümkün olduğunun da kanıtıdır…
-Bir peygamberin zamanında herhangi bir ilimle meşgul olması, o ilmin insanlığa açıldığına/ açılacağına ve devam edeceğine işarettir. Örneğin Hz. Süleyman’ın cinleri hizmetinde bulundurması bunun aklen mümkün olduğuna ve şeytanların dahi bir mü’minin hizmetine verilebileceğine açıkça işaret eder. Kimse de kalkıp ”bu ilimlere sahip olmak ve cinlerden çeşitli işlerde istifade etmek Hz. Süleyman’ın sünnetidir” demiyor! Bir işi ilmiyle yerine getirmek peygamber sünnetidir. Bediüzzaman Said-i Nursi bu konuda şöyle der:
Kur’an-ı Kerim’de, cinlerin ve şeytanların celp edilip hizmet ettirilebileceğine dair işaretler var. Nitekim bu konuya en canlı misal Kur’an-ı Kerim’de kıssası anlatılan Hz. Süleyman (As.)’dır. Bu konuda İslam alimleri çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu konuda Risale-i Nur Külliyatı’ndan Yirminci Söz’de özetle şu hususlara yer verilmektedir:
“Hazret-i Süleyman’ın, cin ve şeytanları ve habis ruhları teshir edip, şerlerini men ve faydalı işlerde istihdam etmesini ifade eden şu âyetler: “Asi olan şeytanları ise zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik”… (Sad, 38) “Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik.” (Enbiya, 82) âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra, şuurlu olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine itaat eden bir kuluna, onları hizmetkar etmiştir.”
-“Bir takım yolları ve usulleri olmakla beraber cinlerle irtibat kurma, mürşit ve rehber ister ve o işin ehli olmayı gerektirir. Usul, prensip ve rehber olmazsa, hata ve yanlışlıklar yapıp paçayı kaptırma ihtimali de vardır. Bu tür şeylerle meşgul olanların gözleri mana alemine açık değil ve kendileri ayaklarını basacakları yeri bilemiyorlarsa, o zaman habis ruhların saldırısına uğrarlar; onların hakimiyeti altına girerler ve onların oyuncakları olurlar. Neticede cinler, böyle kimseleri bazen gurur ve kibre sevk eder, okşayıp şımartır; yeri, zamanı gelince de korkutup tehdit ederek tesirleri altına alırlar ve kendi hesaplarına konuşturup, iş yaptırırlar. Nitekim, 20. Asırda Hindistan’da Gulam Ahmed Kadıyanî, böylesi habis ruhların kurbanı olmuştur. Hint Yogizmine karşı Fakirizm yolunda İslam adına mücadele etmek istemiş, fakat habis ruhların saldırısına uğrayıp, oyuncakları haline gelmiş… Habis ruhlar, önce kendisine müceddid olduğunu kabul ettirmişler; sonra da Mehdiliğine, ardından da İsa-Mesih olduğuna inandırmışlardır. En sonunda da, -Haşa- “Allah bana hulûl etti ve bende göründü” demeye kadar gitmiştir. Habis ruhlar, habis olanlarla çabuk kontak kurar ve cinnete kadar götürebilirler.
Bu sebeple, böyle bir şeyin varlığı söz konusu ve ehil kişilerce temas kurulup, bazı işler yaptırılabilirse de, eğlenceli bir iş olarak görülmeye ve ehliyetsizce meşgul olunmaya tahammülü yoktur.
-Meselenin bir diğer yönü de, bu kimselerin cinlerle görüşen ve onlarla çeşitli işlerde yardımlaşan kimseleri çekememeleri ve onlara hased etmeleridir. En doğrusunu Allah bilir.
Hello I would like to be guided on this path
güzel yazı olmıi
Comments are closed.