Kara Afrika’nın Çığlığı- Voodoo/ Zombi Büyüsü
Öldü sanılarak mezara gömüldükten bir kaç gün veya bir kaç yıl sonra şuursuzca ortalıkta dolaştığını gördüğünüz biri hakkında ne düşünürdünüz?
Haiti’de ve Afrika’da uygulanan Voodoo büyüsü yüzünden insanlar, ölen yakınları büyü ile öldürüldü ise mezarından bir daha çıkmasın diye kabirlerin üstüne dev kayalar koyarlar…
Zombiler gerçektir ancak durum tam olarak bize zombileri Hollywood sinemasında gösterdikleri gibi de değildir…. Amerikan sineması, bitkisel ilaçlarla sinir sistemi felç edilip bir süre sonra mezarından şuursuz bir halde çıkan insanların durumunu beyaz perdeye aktarırken bu insanları adeta birer canavara dönüştürmüş ve öyle göstermiştir.
Yapılan büyü, kurbanın bir süre sonra mezardan çıkmasına olanak sağlar.
Zombi dediğimizde aklımıza ilk gelen şey ölümden dönmüş, ayaklanıp taze et peşinde koşan korkunç görünümlü cesetlerdir. Ama derinlere inip araştırdığımızda meselenin bu hiç de öyle olmadığı anlaşılacaktır.
Afrika ülkeleri, ölüp gömüldükten yıllar sonra ailesinin yanına dönen (genelde tamamen veya kısmen delirmiş ve fiziki olarak mahvolmuş) insanların kayıtlarıyla doludur…
Çeşitli kaynaklarda Zombi’lerin bir benlikleri olmadığı, popüler zombi filmlerinde gördüğümüz gibi sadece kendi açlıkları peşinde koşturmadıkları, sadece kendilerini hayata döndürenlerin kontrolünde, onların istediği gibi hareket eden ölü kuklalar olduklarını görebiliyoruz.
Zombileştirme faaliyeti Haiti’de ölümden de beter en korkunç cezalandırma şeklidir. Genel olarak bir çok Afrika ve Güney Amerika ülkesinde çok uzun yıllar yapılmış ve bir çok ülkede hala sıklıkla yapılmakta olan, kişinin sinir sistemini felce uğratarak uygulanan bir büyü şeklidir.
Bir insanı zombiye dönüştürmek için, doğadan kolayca elde edilebilen çeşitli zehirlerle hedef kişinin vücut fonksiyonları sadece özel aletlerle anlaşılabilecek derecede düşürülür ki bu aletler bahsi geçen ülkelerde zaten bulunmamaktadır. Canlı canlı gömüldüğünü anlayan ve ailesinin ağıtlarını, çevresindeki konuşmaları ve cenaze töreninde olan biten her şeyi duyan kurban, doğal olarak öldüğünü düşünür ve oldukça dengesiz bir hale gelir. Sonuç olarak bu kişiler, dış dünyanın farkında olan ama dışarıdan bakıldığında bir ölüden farksız gibi görünen bir hale gelirler.
Tüm vücut fonksiyonları durduğu için götürüldükleri sağlık kurumlarında ailelerine öldükleri söylenir, bu durum karşısında tıp çaresiz kalır. Bazı doktorların durumun farkına varıp hastayı kendine getirmek için davul vb. gibi aletler çaldıkları ve çeşitli ayinler yaptıkları bilinir.
Kurban voodoo rahip-rahibeleri tarafından 2 gün kadar sonra mezarından çıkarılır. Bir voodoo ayiniyle kendisine panzehir verilir ve kendine gelir gelmez çeşitli fiziksel işkencelere tabi tutularak direnci iyice kırılır. Ayinin sonunda zaten delirmenin eşiğinde olan kurbanın ruhunun bir şekilde efendilerinin elinde olduğuna ve karşı gelirse sonsuza dek acı çekeceğine inanması sağlanır. Genel yöntem, ruhun kurbanın yanında bir kap-kavanoz benzeri bir şeye birkaç arıyla birlikte kapatılası ve kapağın mühürlenmesidir. Kurban daha sonra yıllarca köle olarak çalıştırılır.
Zombiler hareket edebilir, normal insanlar gibi yemek yiyebilir, duyup konuşabilirler ancak hafızaları yoktur ve içlerinde bulundukları şartları idrak edemezler.
Büyü, voodoo’nun bir parçasıdır.Gerçek bir Bokor (büyücü)’dan daima korkmak gerekir. Bir Bokor muska ve zehirli tozlarla insanları hasta edebilir.
Bir insanın iki özel tür tozu almasıyla bir zombiye dönüştürülebileceği iddia edilmektedir:
Bunlardan ilki bir tür kara kurbağasının korku anında derisinden salgıladığı zehir ile Japonya’da fugu (kirpi balığı) balığı olarak bilinen kirpi balığının zehir karışımıdır. Bu müthiş zehiri Bokorlar yakaladıkları yılanlarla kaplumbağaları dövüştürerek elde ederler. (Fugu balığı: Bu zehri Japonlar çok iyi bilmektedirler. Çok özel bir japon yemeği olan Fugu balığının kara ciğer ve yumurtalıklarında bu zehir vardır. Bu balık çok özenli bir şekilde temizlenmemişse yiyen kişi kesinlikle ölür. Tetrodotoksin beyindeki nöromediatör maddelerin deşarjını bloke ederek metabolizmayı azaltır. Metabolizması azalan insanın vücut sıcaklığı düşer, bilinci kaybolur.)
Kurbağa zehri üç önemli madde içerir: biyojenik aminler, bufogenin ve bufotoksin. Bu maddelerin en etkili özelliklerinden birisi acıları önlemesi, insanı uyuşturmasıdır; bu yönleri kokaininkinden dahi güçlüdür. Kirpi balığının zehrinde ise “tetrodotoksin” adında, insanı öldürebilen bir nörotoksin bulunur.
Bu maddenin uyuşturucu özelliği kokainden 160,000 kat daha etkilidir. Bu balığı yedikten sonra tetrodotoksin yüzünden vücudunuzda karıncalanma ile başlayan bir uyuşma hissi baş gösterecektir. (Bu özelliğinden ötürü ancak Japon hükümetinden sertifika alan aşçılar bu balığı pişirebilir) Toksin, vücut ısısı ile kan basıncını düşürüp sizi derin bir koma haline sokabilir. Öldürücü etkisi olan bu karışımın 1 miligramı bile insanı günlerce bilinci açık ama yarı-ölü bir durumda bırakabilir. Bu vakalara Japonya’da rastlanmış, “ölü” olarak kayıtlara geçen bazı kurbanların birkaç gün sonra iyileştiği gözlenmiştir.
İkinci tür özel toz ise Datura (Brugmanisa candida) adı verilen bitkiden elde edilir. ‘’Datura’’ (şeytan elması;) familyasından bir bitkinin özüdür. Bu bitkilerin çoğu halüsinasyon etkis olan zehirler içermektedir. Bu bitki içerdiği atropin, hyosiamin ve skopolamin maddeleri ile güçlü bir sanrı yaratır. Ayrıca bu kimyasallar daimi hafıza kaybına, felce, hattâ ölüme bile sebep olabilir. Büyücü, kölelerine düzenli aralıklarla datura verdiği için onları bilinçsiz ve kendi istemi dışında hareket eden zombi benzeri bir yaşam formuna sokar. Bilinçlerinin, hislerinin düzelmeye başladığını fark ettiğinde kölelere yeniden datura vererek onları kontrolünde tutmaya devam eder.
‘’Datura’’ onun kişiliğini kaybetmesi sağlar. Bu zehirler, zombi yapılacak kişiye derilerine sürülmek suretiyle verilmektedir.