Kurşun Dökme

0
1115

                                             

                                           KURŞUN DÖKME

Kurşun dökme işlemi, Kafkas Türkleri tarafından bulunmuş, 3500 yıllık uzun bir geçmişe sahip olan, yerinde ve zamanında uygulanması halinde kişiye ve mekana sayısız faydaları olan bir işlemdir.

Bu ilim hakkında zerre kadar bilgisi olmadan televizyonlara çıkıp kurşun dökmenin caiz olmadığını söyleyenlere, kulaktan dolma bilgilerle ezbere konuşanlara itibar etmeyiniz. Kurşun dökmenin caiz olduğuyla ilgili fetvalar ortadayken, bilmeden konuşmak cehalet olduğu halde bugün bu cehaleti kimi İlahiyat Profesörlerinin gösteriyor olması, araştırmalar hakkında ne durumda olduğumuzun en büyük göstergesidir. Her ne kadar bazı ilahiyat hocaları, insanlar şifayı kurşundan bilip de şirke girmesinler diye halkı kurşun dökmekten uzak durmaları gerektiği yolunda uyarsalar da yaptıkları doğru değildir. Gerçekler, teknolojinin de yardımıyla bir bir ortaya çıkmakta ve hurafe olduğu zannedilen veya şirke girme korkusuyla halk nazarında kötülenen bazı işlemlerin sanılanın aksine çok faydalı olduğu görülmektedir.

Binlerce yıl boyunca uygulanıp bize kadar ulaşmış ve içinde kadim sırlar barındıran bu tür uygulamaları bu kadar kolay bir şekilde harcamanın kimseye bir faydası olmaz, olmayacaktır da.

Yüce Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Yarattığı bitkilere, madenlere, hayvanlara, kısaca canlı-cansız her şeye belli başlı bir takım özellikler vermiş ve bunları insanın hizmetine sunmuştur. Kurşun madeni de radyasyondan koruyucu özelliği ile tanınıp ön plana çıkmış ve insanlığın korunması adına tıpta ve alternatif tıpta kendisine hak ettiği yeri bulmuştur. Kurşun, tıpta geniş bir sahada kullanılan, radyasyonu önleyici/ temizleyici özellikleri bulunan önemli bir madendir.

Nazar da vücutta birikip dışarı atılan zarar verici/ hasta edici ve hatta öldürücü bir çeşit radyasyon kabul edildiğinden, yanında kurşun eritilen ve dökülen kimselerin radyasyondan temizlendiği ve bir süreliğine korunduğu tespit edilmiştir.

İslamiyet ile çelişmeyen ve yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmayan eski Şaman gelenekleri, binlerce yıllık Türk Kültürü’nün izlerini taşımakta ve Türklerin geleneklerine ne kadar bağlı bir millet olduğunu göstermektedir. Doğadaki hiç bir madde özel bir kudsiyet taşımaz. Kurşun da tıpkı diğer madenler gibi yüce Allah’ın kullarının istifadesine sunduğu ve ‘’Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.’’ (Duhan, 38) ve ‘’Ve gökyüzünü, arzı ve ikisi arasındaki şeyleri batıl (boşuna) yaratmadık’’ ayetleri gereğince mutlaka çeşitli faydaları bulunan bir madendir, bundan fazlası değildir. Yüce Allah her maddeyi farklı özelliklerde yaratmıştır. Kurşun, atom ağırlığı fazla olan bir elementtir. Bu nedenle çeşitli alanlarda kullanılmak üzere çeşitli faydaları vardır. Kurşunun Radyasyonu, röntgen ışınlarını, güneş ışınlarını tuttuğunu biliyoruz. Kurşunun böylesi ışınları geçirmediğini söylemek akılsızlıktır. Açık seçik var olan bir şeyi inkar etmektir. Türkler kurşunun bu tür faydaları olduğunu bir şekilde tespit etmiş, kullanmışlar ve günümüzde de kullanmaya devam etmişlerdir. Eğer bir insan şifa bulmak adına kurşun bir faydası olduğuna inanırsa yanılgıya düşer. Şifa Allah’tandır.

Kurşun dökmenin caiz olduğuna dair yazılmış bir fetvada şöyle buyurulur:

İbn-i Abidin hazretlerinin oğlu Muhammed Alaaddin’in “Hediyyetü’l-Alaiyye” kitabının 319. sahifesinde bildirdiğine göre nazar haktır ve bunu def’etmek için çeşitli eşya kullanmak caizdir. Caiz olmayan, nazarı def’edenin bu eşya olduğuna iman etmektir. Göz nazarının, zararlı şuaların ilk olarak o takılan şeye gelerek, zararının bertaraf edildiğini bilmek gerekir. Yani burada nazarın önce isabet ettiği nesne meselesi vardır. Ma’nası bilinmiyen veya küfre sebeb olan rukyeyi okumağa, (Efsun) denir. Bunu veya nazarlık denilen şeyleri kendi üzerinde taşımağa,(Temime) denir. Muhabbet hasıl etmek için yapılan rukyelere (Tivele) denir. İbni Abidin beşinci cild, iki yüz otuz ikinci [232] ve iki yüz yetmiş beşinci [275] sahifelerinde ve (Mevahib)de ve (Medaric)de yazılı hadis-i şerifde, (Temime ve Tivele şirkdir) buyuruldu.

İbni Abidin burada, nazar değmemek için tarlaya kemik, hayvan kafası koymak caiz olduğunu bildirmekdedir. Bakan kimse, önce bunu görüp tarlayı sonra görür. Mavi boncuk ve başka şeyleri bu niyyet ile taşımanın (Temime) olmıyacağı, caiz olacağı buradan anlaşılmakdadır. Nazar değmesi hakdır. Ya’ni, göz değmesi doğrudur. Ba’zı kimseler, birşeye bakıp, beğendiği zeman, gözlerinden çıkan şua’ zararlı olup canlı ve cansız, herşeyin bozulmasına sebeb oluyor. Bunun misâlleri çokdur. Fen, belki birgün, bu şua’ları ve te’sirlerini anlıyabilecekdir. Nazarı değen kimse, hattâ herkes, beğendiği birşeyi görünce (Maşaallah) demeli, ondan sonra o şeyi söylemelidir. Önce Maşaallah deyince, nazar değmez. Nazar değen veyâ korkan çocuk için, çöp yakıp etrâfında döndürerek tütsülemek veyâ ergimiş mumu başı üzerinde suya dökmek [VE KURŞUN DÖKMEK] caiz olduğu, (Fetava-yı Hindiyye)de yazılıdır.